Özbekçe'nin Halkın Gündelik Yaşamındaki Yeri

Mutlu: Türkiye’den sevgiler, saygılar yine. Bir önceki programda bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Konumuz Özbekçe‘ydi. Özbekçe’nin tarihçesi gündelik hayattaki kullanımı, Türkiye Türkçe'si ile birlikte gelişmesi. Gündelik hayattan söz ettik ama ister istemez yazılı kaynaklar olduğu için konuyu edebiyat üzerinden tartıştık. Gündelik hayatta Özbekçe’nin durumu nedir, nasıl kullanılıyor? Bugünkü konularımız bunlar. Bu hafta yine geçen haftaki konuklarımızı ağırlayacağız. Sayın Profesör Dr. İristay Kuçkartayev kendisi A.Ü.D.T.C.F. Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümünde yabancı uzman olarak görev yapıyor. İkinci konuğumuz ise Sayın Profesör Dr. Ahmet Bican Ercilasun Türk Dil Kurum başkanı. Hoş geldiniz efendim. Geçen programda Sayın Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun danışman konuğumuzdu. Bu programda ise Sayın Prof. Dr. Kuçkartayev danışmanımız olacak. Programımızın sohbet havası içinde geçtiğini sürekli seyircilerimiz bilirler. Geçen haftaki programımızda 20. yy’daki gelişmelerde kalmıştık. Özellikle dilde sadeleştirmeye yönelik hem Merkezi Asya’da hem de Anadolu Türkçe’si deki çalışmalardan söz etmeye başlamıştık. 20. yy’ın başlarında ne tür gelişmeler oldu?

Kuçkartayev: 19. yy’ın ikinci yarısı ile 20. yy’ın başı arasındaki dönem Merkezi Asya Türkleri için çok önemli bir dönemdir. Çünkü bu dönemde Orta Asya Ruslar tarafından zapt edilmiştir. Ruslar’ın hakimiyeti yüz otuz yıl sürmüştür. Bunun bir kısmı Çarlık Rusyası, bir kısmı ise Sovyetler dönemini içerir. İkisine de zulüm zamanı diyebiliriz. Ancak Orta Asya Türkleri özellikle Özbekler kendisini koruyabildiler. Çünkü Özbekler kendi kültürlerine, dillerine, benliklerine sahiplerdir. Ruslar bunları değiştirmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama değiştiremediler.

Mutlu: Arap ve Fars etkisinden sonra şimdi de Rus etkisinden bahsediyoruz.

Kuçkartayev: Şu ana kadar biz müdahaleler ile ilgili konuşmuyorduk. Ancak şimdi söylemeye başladık. 20. yy’ın başlarında Çağatay Yuringi adında bir dilbilimcileri derneği gibi bir şey ortaya çıktı. Bunu dergiler, gazeteler izledi. Bunu dilin kullanımının yeni alanı olarak değerlendirebilirsiniz. Önceden sadece elde yazıyordunuz. Arap alfabesi kullanarak.

 Ercilasun: Ama Arap alfabesini kullanırken, bu Rus idaresinin dışında yeni bir sosyolojik ve ekonomik durum ortaya çıktı. Yani elle yazmanın yanında artık matbaa, dergicilik, gazetecilik ortaya çıktı. Bizde de bu Tanzimat ile birlikte ortaya çıkıyor. Bu yeni durumda dil için bir takım şeyler yapma gereği ortaya çıkıyor. Çünkü bu yeni teknolojiler de halka hitap ediyor.

Kuçkartayev: Benim demek istediğim de buydu. Çok sayıda gazete, kitap edebi dilin kullanım alanını arttırmaktadır. Bu yüzden yazı dilinin tüm kitlece anlaşılması, sade olması gerekliliği ortaya çıktı.

Mutlu: O dönemde yazı nerede öğretiliyordu?

Kuçkartayev: Medreseler, cedit okulları vardı.

Mutlu: Ruslar’ın eğitim kurumlarına müdahalesi olmadı mı? Farklı eğitim kurumları açmadılar mı oralarda?

Kuçkartayev: Bu dönemde ortaya çıkan okullardan biri de cedit okullarıdır. Bunlar Gaspıralı İsmail’in etkisiyle açılan okullardır. Eski usulün değiştirilmesi söz konusuydu. İlminski gibi Ruslar bu okulların tehlikesini anlayıp engel olmaya çalıştılar. Yine de bu okullar açıldı. Bunun yanında Rus Tüzem okulları da vardı. Buralarda çocuklar hem Rusça’yı hem bilimleri öğrenmeye başlamışlardı. Eğitim dili Rusça’ydı.
 
Ercilasun: Üç tür okul var demek ki. Eski usul medreseler, cedit okulları bir de Rus okulları. Medreselerde eğitim dili Türkçe değil. Türkçe öğretilse bile Arap harfleriyle öğretiliyor. Cedit okullarında eğitim dili Türkçe ve okuma yazma savti usul denilen yani fonetik usul denilen yeni bir usulle öğretiliyor. Rus Tüzem okullarında ise Rusça öğretiliyor.

Kuçkartayev: O zaman  bir kaçı Türkçe ile ilgili ders kitapları ortaya çıktı. Sade bir dil yaratmak çabası vardı.

Mutlu: Eğitimin yaygınlığı nasıldı o zaman?

Kuçkartayev: Çok köylerde bu okullar yoktu. Şehirlerde, Taşkent, Semerkant, Buhara’da vardı. Cedit okulları zaman geçince daha da yayılmaya başladı. Hamza Hekimzade diye bir yazarımız kendisi de ders kitapları yazarak cedit okulları açtı. Ama burada iki büyük problem vardı. Bu problemlerden biri alfabe problemiydi. Çünkü Arap alfabesinin yeni metot bakımından büyük eksikliği vardı. Arap alfabesinde ünlüler için  harfler yok. Tek telaffuz olanağı da yok. Bu nedenle 1922’de Arap alfabesi reforma tabi tutuldu. Bir kaç harf atıldı, /sı/ sesini belirten harf atıldı, ünlüler için yeni harfler bulundu, ünsüzlerin fazla olanları atıldı. Ama bu da yeterli olmadı. 1929’da bütün Türk dünyasında olduğu gibi Özbekistan’da da Latin alfabesine geçildi.

Ercilasun: Biz 28’de geçtik. Siz 29’da geçtiniz. Azerbaycan 26-27’lerde geçti.

Kuçkartayev: Yeni alfabe okuma-yazmayı öğrenmede  büyük bir inkılap oluşturdu. Okuma yazma öğrenme çok kolaylaştı. Her ünlü için tek harf vardı. Bu yönden okuma yazma bilenlerin sayısı arttı. Yazı dilini sadeleştirmek söz konusu oldu. Bu asrın başında yazılan eserleri okursanız, bu eserlerde Gaspıralı İsmail’in ve Türkiye Türkleri’nin etkisi vardır. Karışık bir dil.

Ercilasun: Aybek’in ilk şiirlerinde, nesir eserlerinde, “Fıtrat“ta bu etki vardır.

Kuçkartayev: Yavaş yavaş çağdaş edebi dilin nasıl olması gerektiği ortaya çıkmaya başladı. Otuzlu yılların başında geleneksel dil olan Çağatayca’dan tamamıyla ayrılmayıp, yabancı kelimeleri atarak yerine halk ağzından kelimelerin alınması  gerektiğini savunan bir anlayış ortaya çıktı. Özbek edebi dili klasik edebi dilden o kadar farklı değil ama aynı da değil. Türkçe bütün Türkler için ilk olarak 10. yy’da dış etkiye açıldı. Arapça ve Farsça’dan kelimeler aldı.

Ercilasun: Bu olayı devlet şartlarında değerlendirmek lazım.

Kuçkartayev: Bu şekilde değerlendirirseniz Türkler’in İslam dünyasında yüksek bir mevkii olmasında bunun büyük etkisi var. Sonra dış etkiye 19. yy’da ikinci kez açıldı. Bu Batı etkisidir. Klasik dilde gerçekçi eserler yazmak o kadar kolay değil. Şu an Türkiye Türkçesi'nden bir şeyler çeviriyorum. Bu eserler gerçekçi ama dillerinde eski kelimeler olduğu için, dillerinde gerçekçilik yoktur. Özbekistan’da kelimeleri değiştirerek halk dilinden kelimeler almak suretiyle bir dil yaratmak söz konusu oldu. Nazımda, şiirde aruz vezni yerine hece vezni ortaya konuldu. Kurallar parmak (hece) vezninde çok basit, seslerin uzun veya kısa olması mühim değil. Konuşmada nasılsa öyle yazmak söz konusu.

Mutlu: Yani gerçekçi olacaksa bir eser, halkın diline de uymak zorunda.

Kuçkartayev: Bu gerçekçi eser için kural önemli değil, gerçeğe yönelme, onu yansıtma önemlidir. Nesri eserlerdeki gelişmelere değinelim. Biliyorsunuz eskiden tarih yazarken  "Endak dediler kim” veya “endak ordular kim" diye söyleyiş biçimi vardı. Bunlar atıldı. Şimdi, ‘falan böyleydi, falan şöyleydi’ şeklinde ifadeler var. Gerçekçi bir dil, gerçekçi bir üslup ortaya çıktı. Bunu Özbek edebi dilinin sadeleşmesinde, anlaşılır hale getirilmesinde, kendi tadının ortaya çıkarılmasında büyük bir inkılap olarak değerlendirebiliriz. Gerçekten Abdullah Kadri'nin  “Geçmiş Günler“romanı vardır. Bu romanda da Türkiyeli yazarlarının etkisi vardır. Hem gerçekçi hem de klasik dilin tadını koruyabilmiş, çok güzel bir eserdir. Bu romandan itibaren çok sayıda roman ortaya çıktı.

Mutlu: Türkçe’nin yabancı sözcüklerden arındırılmasından söz ettiniz. Bu arada Batı etkisinden söz ettiniz. Batı etkisi daha çok türlerle ilgili galiba.

Ercilasun: Türlerle, kelimelerin girmesiyle ilgili. Bize Fransızca’dan, Sovyetler’deki ülkelere de Rusça’dan yeni kelimeler girdi. Bize morfoloji diye gelen bir kelime oraya Rusça yoluyla morfologia biçimiyle girdi. Bu tesir, Çarlık Rusyası’nda da vardı ama çok azdı. Özellikle Sovyet devrinde  çok fazla sayıda kelime girdi. Masaya "stol", sandalyeye "stul" deniyor.

Kuçkartayev: Üzerimdeki giysinin adı Özbekçe'de "kastüm".

Ercilasun: Bizde de batı dillerinden geçme "ceket" kelimesi var.

Kuçkartayev: Sovyetler Birliği kurulduktan sonra, 30’lu yıllarda, Stalin döneminde siyaset  çok sertleşti. 1940’da Latin alfabesi Kiril (Rus) alfabesiyle değiştirildi. Rus diline mevki (orun) verildi. Rusça’dan alınan kelimelerin hiç bir şekilde değiştirilmemesi şartı getirildi. Kelime nasılsa öyle alınmalıydı.

Ercilasun: Rusça’yı imla bakımından da, söyleyiş bakımından da değiştiremiyorsunuz.

Kuçkartayev: Eğer bir yeni kavram varsa, bunun karşılığı hemen Rusça’dan alınıyordu. Bu kavramın karşılığı belki Özbekçe’de halk ağzında olabilir ama hiç aranmadan doğrudan Rusça’dan alınıyordu.

Mutlu: Yöneticilerin müdahalesi herhalde eğitim kurumlarıyla oluyor.

Ercilasun: Orada çok farklı. Doğrudan doğruya kararlar alınır. Komünist Partisi Merkez Komitesine bağlı dilbilimi ve edebiyat kurultayları yapılıyor. Bunlarda edebiyat ve dil nasıl olacağına dair kararlar alınıyor. Sovyet döneminin bizden farklı bir yanı var.

Mutlu: Eğitimin yine de önemi var. Çünkü alınan bu kararlar nihayetinde eğitim kurumlarında uygulanıyor. Örneğin Özbekçe derslerinde.

Ercilasun: Okullarda da bu kararlar uygulanıyor. Basın-yayın hayatında da bu kararlar uygulanıyor.

Kuçkartayev: Rusça’dan çok sayıda kelimenin alınması Özbek edebi dilinin gelişmesini yavaşlattı. Yeni kavramlara dair kelimelerin Rusça’dan alınması Özbek dilinde yeni kelime yapılmasını engelliyor.

Mutlu: Peki gündelik konuşma diline ne kadar girdi bu?

Kuçkartayev: Konuşma dilinde Özbekçe kelimeler de Rusça kelimeler de vardı. Fakat Rusça kelimeler pek fazla değildi.

Ercilasun: Konuşma dilinde biliyorsunuz, çok fazla kelime gerekmiyor. Konuşma dillerinin kelime kadrosu her zaman daha dardır. Pek çok ilmi terim gerekmiyor. Ama biraz önce bahsettiğimiz stol, stul gibi kelimeler günlük ihtiyaçların kavramları olduğu için oralara kadar bile giriyor. Ama edebiyat eserlerinde ve özellikle ilmi eserlerde Rusça kelimelerin oranı çok daha fazla. İlmi eserlerin pek çoğu Rusça yazılıyor.

Kuçkartayev: Tezler genel olarak Rusça yazılıyor. Özbek Türkçesi'nde şu anda stakan diyoruz. Ama konuşma dilinde ‘istekan’ diyoruz. /i/ sesini ekliyoruz. ‘Stol’ yazı dilindedir. Konuşma dilinde ise ‘üstel’. Kelimelerin konuşmaya uygun olarak kullanımı vardır.

Ercilasun: Bu kelimeler Sovyet döneminden önce giren kelimeler. Fakat Sovyet döneminde giren kelimelerin pek öyle olduğunu sanmıyorum. Sovyet döneminden önce giren kelimeler Özbek söyleyişine uydurulmuştur.

Kuçkartayev: O zamanki eğitime geçersek, dil eğitimi konusu çok önemlidir. Bu konunun iki yönü var: Dil eğitimi ve genel eğitim dili. Eğer Rusça olarak yapılırsa bu medreselerdeki Arapça gibi bir şey olurdu. Ama böyle olmadı. Özbek mekteplerinde eğitim Özbekçe yapıldı. Özbek mektepleri bütün köylerde şehirlerde vardı.

Ercilasun: Sovyet döneminde köylerde tiyatro bile vardı.

Kuçkartayev: 20’li yıllardan başlayarak bu tür eğitim devam etti.

Mutlu: Peki Özbekçe eğitim yapma hakkına nasıl sahip olundu?

Kuçkartayev: Anayasa’da, “respublikalar, cumhuriyetler eğitimde öğrencilerine uygun olan bir dilde eğitim yapabilir” diye bir hüküm vardı. Özbekistan, Kazakistan Cumhuriyeti’ni yöneten insanlar da genel olarak Türkler’dir. Bunlar bu şekilde yaptılar. Eğer Rusça yapılsaydı, eğitim yok olmuş olurdu. Çünkü Rusça’yı kimse bilmiyor. Rusça bilen az sayıda insan eğitim görme şansına ulaşabiliyordu. Bu ideolojiyi insanlara benimsetmek için en kolay yol anadildir.

Ercilasun: Bu diğer Türk Cumhuriyetleri’nde biraz farklı, Azerbaycan’da ve Özbekistan’da kendi dilinde eğitim daha yaygın, benim bildiğime göre, Tataristan’da, Türkmenistan’da, Kazakistan’da Rusça okullar daha fazla. Hepsinde de yıllar geçtikçe Rus dilindeki okulların sayısında bir artma oluyor. Başlangıçta İristay Bey’in de dediği gibi sistemi anlatabilmek için insanları eğitmek ve kendi dillerini kullanmak zorundasınız. İşte bu yüzden kendi dilleri kullanıldı. Azerbaycan’ın da Özbekistan’ın da bir başka mühim farkı diğer Türk Cumhuriyetlerinden edebi dil ve edebiyat geleneği çok güçlüydü. Kazaklar’ın ve Türkmenler’in ise halk edebiyatı güçlüydü. Yüksek kültürün geliştiği yerlerdeydi onlar. Bir yandan bu güçlülük, bir yandan da Anayasanın açık hükümlerinden faydalanan idarecilerin ortaya koydukları tavır bu iki ülkede kendi dillerinin okullarının daha yaygın olmasını sağladı. Rusça öğrenmek de mecburiydi, iş bulmak için.

Kuçkartayev: Rusça her okulda ders olarak vardı.

Ercilasun: Ders olarak okutuluyor ve mutlaka öğreniliyor. Liseyi bitiren her Özbek Rusça’yı öğrenmiş oluyordu.

Kuçkartayev: Orta okulları bitiren öğrenciler yedi-sekiz yıl içinde Rusça’yı öğrense bile iyi bir şekilde Rusça’yı algılayamıyordu. Temel öğretim çok iyi olmasına yetmiyordu.

Ercilasun: Jimnazyumu (liseyi)  bitirdikten sonra?

Kuçkartayev: Jimnazyumu, üniversiteyi bitirdikten sonra bir seviyeye geliyordu tabii.

Mutlu: Basın-yayın organlarında ne kadar Özbekçe ne kadar Rusça kullanılıyordu?

Kuçkartayev: Rusça’yı öğrenmekteki zorluklar metottan da kaynaklanıyordu. Metot çok standarttı, genel olarak gramer öğretiliyordu. Konuşma, dil değil sadece gramer öğretiliyordu.

Mutlu: Bizim liselerde her zaman bir ikinci dil vardır. Almanca, Fransızca, İngilizce gibi.  Onca yıl okuyup da liseden dil öğrenerek mezun olmuş pek kimse de yoktur.

Kuçkartayev: Özbekistan’da her şehrin kendi Özbekçe gazetesi vardı. Her üniversitenin Özbekçe yayınları vardı. Radyoda da Özbekçe konuşuluyordu. Bunun yanı sıra tabii ki Rusça konuşuluyordu. Bu diller eşit bir şekilde kullanılıyordu. Şu anda Özbekçe ağırlıkta.

Ercilasun: Sovyet döneminde radyoda ve televizyonda Rusça, Özbekçe eşit ağırlıktaydı.

Mutlu: Önce Rusça sonra Özbekçe haberler mi yayınlanıyordu?

Kuçkartayev: Bir zaman Rusça’nın, bir zaman Özbekçe’nindi. Bir program Rusça’ysa bir program Özbekçe’ydi.

Mutlu: Zaman dilimlerine ayrılmış galiba. Saat sekizden on ikiye kadar gibi.

Kuçkartayev: Her yerde böyleydi. Toplantılar için Abdullah Kahar’ın bir sözü var. “Bir toplantı esnasında eğer masada bir Rus arkadaşın şapkası varsa, bu Rusça konuşulması için yeterlidir”. Bunu şaka gibi söylemiştir. Ama gerçek payı da vardır. Rusça konuşmak çok prestijliydi.

Mutlu: Yönetim kademeleri toplantılar yaparken Rusça mı konuşuyorlardı?

Kuçkartayev: Genel olarak Rusça kullanılıyordu. Ama sıradan işlerde Özbekçe kullanılırdı. Sonradan bu durum da değişti. Şu anda Özbekçe konuşulmaktadır. Tabii, Sovyetler Birliği Prestroyka zamanında da, bu değişti. Özbekçe’nin şu andaki durumuna değinelim. Şu anda Özbekçe resmi devlet dilidir.

Mutlu: Sovyetler döneminde Anayasa ne diyordu bu konuda?

Kuçkartayev: Resmi dil Rusça da demiyordu, başka diller de demiyordu. Zannediyorum Sovyet döneminde bir tek Azerbaycan’ da devlet dili Azerbaycan’ın kendi diliydi. Diğerlerinde kendi lehçeleri devlet dili değildi.

Mutlu: Ama bir dil tanımı da yok muydu?

Kuçkartayev: Toplantı belirliyordu hangi dilde konuşulacağını. Rusça konuşulsa herkes anlar Özbekçe’yi çoğunluk anlamayabilir veya Özbekçe konuşulsun denebiliyordu. Sonra durum değişti. Şimdi Özbekçe devlet dilidir. Devlet dili oluşturulmasında benim de katkım oldu. Şimdi bir ilginç örnek vermek istiyorum. Komşularımdan bazıları Rus’tur. Önce genellikle Rusça selamlaşıyorduk. Sonra Ruslar’ın "Esselam-ün Aleyküm" dediğini duyunca bayağı şaşırdım.

Ercilasun: Demek ki önceleri Rusça prestijliyken şimdi Özbekçe prestijli.

Kuçkartayev: Şimdi bir Rus’un oğlu "Müstakillik Meydanı" diyor.

Ercilasun: "Bağımsızlık Meydanı" demek istiyor.

Kuçkartayev: Durağın adını söylüyor. Bunu söyleyebilmesinin kendisi için bir gurur kaynağı olduğunu anlıyorsunuz. Prestij derken kastettiğim budur. Özbek edebi dilinin itibarı yükseliyor. Toplantılarda da Özbekçe’yi kötü bilenler bile Özbekçe konuşuyor. Kötü bilenler derken, Ruslar’ı ve Rus mekteplerinde eğitim gören Özbekleri kastediyorum.

Mutlu: Edebiyatta yılda ne kadar kitap basılıyor, bu konuda bilginiz var mı acaba?

Kuçkartayev: Tiraj olarak sanırım Türkiye’dekinden daha fazla.

Ercilasun: Edebiyat dergileri, gazeteleri var. Bunların arkasında tarihleri yazmaktadır. Örneğin 1975 basımı “Özbek dili ve Gramatikası” adındaki bu ilmi eserin tirajı 7.000’ dir. Bu rakam romanlar için 20.000, 30.000, 40.000 olabiliyor. Bazen çok tanınmış romancıların kitapları 100.000’e kadar çıkabiliyor.

Kuçkartayev: Özbekistan’da okuma yazma bilmeyenlerin sayısı yok denecek kadar azdır.

Mutlu: Peki alfabe değişiklikleri bu konuda problem yaratmadı mı?

Kuçkartayev: O konuya sonra geçeceğim. Şu anda Özbek edebi dili, edebi dil olarak, devlet dili olarak, toplumun konuştuğu dil olarak kendi yerini aldı diyebiliriz.

Mutlu: Özbekçe adı yazılmamış bile olsa, ‘Anayasa’ya girmeden önce de devlet dili olmayı sürdürüyor.

Ercilasun: Şu anda devlet dili olarak Anayasa’ya geçti.

Mutlu: Yani iki dilli bir topluluktan bahsediyoruz.

Ercilasun: Aydınlar iki dilliydi. Ama Özbekçe’yi de çok iyi biliyorlardı.

Mutlu: Sokak levhaları iki dille mi yazılıyordu, sadece Özbekçe’yle mi yazılıyordu?

Kuçkartayev: Sovyetler Birliği zamanında Prestroyka’dan önce Rusça yazılıyordu. Biz bu konuda büyük bir savaş verdik. Prestroyka sonuna doğru, 90’a doğru Özbekçe devlet dili haline getirdi. Şimdi alfabe konusuna değinelim. Alfabe bütün Türk dünyasının büyük bir problemidir. 22’de Arap alfabesi reformu yapıldı. 29’da Latin alfabesine geçtik. Latin alfabesine geçtiğimizde dokuz sesli harf vardı. Ancak 36’da ünlülerin sayısı dokuzdan altıya indirildi.

Ercilasun: Bizim ünlü uyumu işte burada bozuluyor.

Kuçkartayev: Bu aslında Kiril alfabesine geçiş hazırlığıydı. Çünkü Rusça’da altı tane sesli harf vardır. 40 yılında da Kiril alfabesine geçildi. Bir kaç defa da reform yapıldı. Reform yapmak çok zordu. Mesela Rusça’da /y/’li harfler var. /ya/, /yu/, /ye/, /yı/ olmak üzere dört tane ses vardır. Ama hepsi de aynı harfle simgeleniyor. Ruslar’ın kendileri bile bundan kurtulamıyorlar. Bu harfleri atma konusunda bir şey yazdığımız zaman hemen baskı yapılıyordu. Bu siyasi bir baskıydı. Prestroyka’dan sonra, Özbekistan bağımsız olduktan sonra alfabe konusu pratik olarak gündeme geldi.

Mutlu: Bunun altında yatan gerekçe neydi?

Kuçkartayev: Gerekçesi Kiril alfabesinin Özbekçe’nin bütün zenginliğini yansıtmaya yetmemesiydi. Seslerinin karşılığını bulamıyor. Diyelim, Özbek Türkçesi’nde “a” harfi bir kaç sesi göstermekteydi. Bunu ve diğer eksiklikleri yazılarımızda söyledik. Değişimi herkes destekledi. Ama karşı çıkanlar da oldu. Arap alfabesine dönmek isteyenler, Kiril alfabesine dönmek isteyenler oldu.

Mutlu: Böyle diyenlerin gerekçesi neydi?

Kuçkartayev: Çünkü elli yıldır alışılmıştı. Değişim okuma yazmayı zorlaştırır diyenler oldu.

Ercilasun: Arap harflerine dönelim diyenlerin gerekçeleri bin yıllık eski kültüre dönmek isteğiydi. Arap harflerinin kolaylık sağlamasından değil. En çok Özbekistan’da Arap harflerine dönmek isteği vardı. Neticede Latin harflerine geçme konusunda sağduyu galip geldi.
 
Kuçkartayev: Toplantıda hükümet de aydınlar da bizi destekledi. Alfabe, 93’te değiştirildi. 94’te bir değişiklik yapıldı. Şu anda orta okulda yeni alfabede eğitim verilmektedir.

Mutlu: Bir problem yaşandı mı bu geçiş döneminde?

Ercilasun: Bizde olduğu gibi değil, kademeli bir geçiş yapıldı. Kiril harfli bütün gazete ve dergilerin durdurulması diye bir şey söz konusu olmadı. İlkokulun birinci sınıfından başlayarak kademeli bir geçiş yaşandı. Bu geçiş sürecinin tamamlanması başlangıçta 2000-2001 olarak öngörülmüştü ama daha sonra 2006’ya kadar uzatıldı.

Mutlu: Hala sokakta Kiril alfabesiyle mi yazılıyor levhalar, yoksa Latin alfabesine geçildi mi?

Kuçkartayev: Şu anda genel olarak Latin alfabesine geçiliyor.

Ercilasun: En hızlı değişme levhalarda var. Kitap ve gazeteler hala Kiril alfabesiyle çıkıyor. Bazılarının başlıkları Latin alfabesiyle yazılıyor. Ama beş yıl sonra bunun tersini göreceğiz. Ancak Özbek kardeşlerimiz bizim kullandığımız Latin alfabesinden biraz uzaklaşmış galiba. Biz /ş/ için bir tek harf kullanıyoruz. Özbekler de bunun için ‘sh’ kullanıyorlar. Şikayet edilen /ye/,/ya/ gibi.

Mutlu: Çok sık reform geçirdiğine göre bu da belki gelecekte düzenlenebilir.

Ercilasun: Ünlü uyumunu gerçekleştirmek için 36’dan önceki dokuz ünlüyü kabul etmek gerekiyor. Bolmak ve bölmek ayrı söylenmesine rağmen tek bir şekilde yazılıyor.

Kuçkartayev: Alfabe bir araçtır, bu vasıtanın basit olması gerekmektedir.

Ercilasun: Özbekistan’ın içinde bir de Karakalpakistan var. Onlar da 94’te Latin alfabesini kabul ettiler. Tataristan meclisinden de Latin alfabesine geçme kararı çıktı.

Mutlu: Bu kararla da programımızı bağlayalım. Çok teşekkür ediyorum programa katıldığınız için. Türkiye’den gelecek hafta buluşmak üzere sevgi ve selamlar.

pc12.soc.metu.edu.tr (2.Ocak.2000)

Xush kelibsiz
 
Xush kelibsiz
saat
 



More Cool Stuff At POQbum.com

gazeteler
 
tarihte bugün
 
hava durumu
 
Online Müzik Dinlemek İçin Tıklayınız
TAKVİM

 
Bugün 1 ziyaretçi (26 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol